Yazar tıkanıklığı yani aklına yazacak bir şey gelmeme durumu her yazarın başına illa ki gelmiştir, geliyordur ve gelecektir de.
Kaçışı yok. Çünkü bu zihin bir 7/24 fabrika üretim makinesi değil, kendi işleyişi olan ve bizim o işleyişe uymamız gereken bir biyolojik organ, yapı.
Eline kağıdı kalemi aldın yahut parmaklarını klavyeye değdirdin. Ve bingo! Hiçbir şey yok! Sen beyaz ekrana/sayfaya bakıyorsun, o sana bakıyor. İmleç yanıp sönüyor. Ve hala bir şey yok.
Can sıkıcı bir durum, evet. Ama emin ol! Çok normal! Bazen dehşet güzel bir fikir gelir bazen hiçbir şey uğramaz. İnsansın, makine değil.
Peki ne yapmak gerekir?
Açıkçası bu yazıda söyleyeceklerim kişisel yaptıklarım olacak. Yani kısa bir sohbet gibi düşünün.
1. Zorlama, Bırak, Başka Bir Şey Yap
Yazmaya başlayacaksın, yazmak istiyorsun, bir şey karalamak istiyorsun ama aklına bir şey gelmiyor. O zaman zorlamanın alemi yok. Bırak! Kağıdı kalemi bırak ya da klavyeyi. Ciddiyim. İlk cümlelerimden itibaren söyledim, makine değilsin. Eğer akla bir şey gelmiyorsa zorlamanın alemi yok.
“Ne yapayım peki?”
Başka bir şey yap. Eğer ben yazacak bir şey bulamıyorsam zorlamıyorum. Gidip başka bir şey yapıyorum.
Örnek vermek gerekirse, müzik dinliyorum genelde. Can Temiz dinliyorum genelde ve beynimi, özellikle gotik damardan iyi besliyor. Tabii kafam dağılıyor. Can Temiz’in şarkıları bir Evgeny Grinko değil tabii, ama benim de zihnim böyle dinleniyor. :D
Yaptığım bir diğer şeyden daha bahsetmek istiyorum kişisel olarak: hiçbir şey yapmamak. Bazen uykum çok fena bastırınca da bunu yapıyorum.
Bedenime karşı çıkmıyorum ve biraz hiçbir şey yapmıyorum. Aynı şey geçerli!
Zihnim bir şey üretemiyorsa o an sadece dinleniyorum, gözümü kapatıp duruyorum, nefesime odaklanıyorum. Küçük bi’ mindfulness demosu yapıyorum gibi düşünün.
Hem zihnimdeki sis dağılıyor hem de gariptir, aklıma fikirler gelmeye başlıyor bazen. Her zaman değil ama bazen hiçbir şey yapmadığımda düşünerek erişemeyeceğim fikirlerin kendisi bizzat beni ziyaret ediyor.
Başka ne yapabilirsin? Orası sana kalmış. Nelerden hoşlandığını en iyi sen bilirsin zannımca, değil mi?
2. Nelerden Hoşlandığını Bi’ Düşün
Nelerden hoşlandığını bi’ düşün, en iyi sen bilirsin, değil mi?
Nelerden hoşlanıyorsan onun hakkında yaz. Ama sadece yazma, aa dur, sadece yazabilirsin de. Keyfin bilir!
Unutma: senin alanın, senin Substack’in/blogun/sayfan, senin kuralların.
Başkası bir yolla/yöntemle yazarak iyi okura ulaşmış diye kendini değiştirme, yapmacık olma. Kendin ol!
Ama şunu da düşünebilirsin: ben bu sevdiğim şey hakkında yazacağım, tamam, peki farklı olarak okura ne vaat ediyorum?
Bunu düşünmen yazının şekillenmesinde ilk adım olacaktır. Aklına fikirler gelecektir ya da o fikirlerin bulunduğu zihninin köşe bucaklarını birazcık kazmışsındır, biraz daha gerekiyordur.
Yazarken şu 2 kolu, kanadı düşün: ben ne yazmak istiyorum, yazmak istediğim şey okura ne vaat ediyor?
Yani hem kendi kaleminizi konuşturun hem de pragmatik düşünün. Bu sizin nasıl bir yazar profili izlediğinize bağlı. Yani “tamamen” kendim için yazıyorum profilinde mi, yoksa biraz tekniği de kullanayım profilinde mi? Size kalmış.
3. Mükemmeliyetçiliği Bırakın
“Süper bir şey yazacağım”, “Bi’ yazacağım, 100 beğeni gelecek.”, “Acaba bu yazı yeteri kadar etkileyici oldu mu?” gibi gibi düşünceleri bırakın.
Mükemmeliyetçilik ya hiç başlamama tehlikesini getirir ya da başlayıp yarım bırakma tehlikesini. İkisi de çok tehlikelidir ve sonucu aynıdır: ortaya bir şey koymamışsınızdır.
Cümleleriniz çok kötüyse bir şey diyemem. Düzeltilmesi gerekiyorsa düzeltin.
Ama “mükemmel” bir şey ortaya koyma fantezisinden de vazgeçin. Asla öyle bir şey olmayacak çünkü.
Sadece yazın, okuyun, bi’ bakın eksik gedik var mı, varsa düzenleyin ve akabinde hazırsa yazınız yayımlayın.
4. Ritüeller Hazırlayın
Zihninize “Şimdi yazma zamanı” mesajı göndermek için birebir.
Şu fikirler bir şeyler çağrıştırabilir:
Mum yakmak
Kahve/çay demlemek
Klavyenin/kağıdın başına oturunca ya da oturmadan önce egzersiz, gerilme, esnemeler yapmak
Ben bunlardan mum yakmak kısmını yapmıyorum ama diğer ikisini yapıyorum. Blog yazarken ya da bir gotik öykü, şiir yazarken kahve/çay demlerim mutlaka.
Ve gerilmeler, esnemeler yaparım. Uzun süre masa başı oturduğumdan da olabilir gerçi :D Fakat yapıyorum sonuçta :D
Bazen yazmadan önce 1-2 dakika ev içi turlarım, ayakta kalırım. Bu da küçük bir itki işlevi görüyor benim için.
5. Sürekli Yaz, Ama Sürekli Yayınlama
Yazar olarak her gün yazma alışkanlığı kazanmak iyidir. Ama sürekli blog veya öykü vs. yazmak tüketir.
Sürekli yazabilirsiniz. Ama bu sürekli yazmayı sürekli yazıp her gün blog yazısı paylaşmak olarak anlamayın.
Günlük yazabilirsiniz, aklınıza gelen bir fikri anında not alabilirsiniz, anlık küçürek (mikro) öyküler yazabilirsiniz ama sürekli tastamam bir blog yazısı yazıp paylaşmak mümkün değildir.
Sürekli yazın ama sürekli tastamam bir makale, gönderi yazmaya kendinizi adamayın.
Bu şekillerde -günlük, küçürek öykü, mikro notlar ve dahası- yazarak kendinize ileriki blog yazılarınız için de malzeme deposu inşa etmiş olursunuz. Yazı yazacağınız zaman bu depodan istediğiniz malzemeyi çekin ve kullanın. Bingo! Bu sefer olumlu anlamda. :D
Sonuç…
Yazar tıkanıklığı yaşadığınızda unutmayın: makine değilsiniz, insan olduğunuz için bu durumlar normal. Yukarıdaki önerilerden size uygun olanları deneyin, kendinize karşı sabırlı olun.
Bazen en iyi fikirler, hiç beklemediğiniz anlarda gelir zaten. :)
Sizin yazar tıkanıklığı konusunda deneyiminiz neler? Yorumlarda buluşalım!