Çünkü herkesin bir sesi var ve bu sesler duyulmayı hak ediyor.
Herkesin Bir Sesi Vardır
Herkesin bir sesi vardır. Herkesin iletişim tarzı, üslubu farklıdır -en azından farklı olması gerektiğine inanıyorum. Tek tipleşmeyip kendi sesimizi ortaya koyabiliyorsak ne mutlu bize! Kendi özgün sesimizi yansıttığımız, daha doğrusu kendi özgün sesimizi var ettiğimiz üslubumuz bizi diğer insanlardan ayıran en önemli unsurlardan biridir.
Bizler bölünmüş özneleriz (Lacan’a selam!), bizler bütünleşme yolculuğundayız (Jung’a selam!). Bizler kendi varlığımızı yaşamalıyız. Doğal olmalıyız. Doğal olmalıyızdan öte olabilmeliyiz, bu imkanın olması gerekir.
Siyasi partici balkon konuşması gibi gaza getirmeyen gaza getirici konuşmamı bağlamam gerekirse sözü Instagram, TikTok gibi mecralara vuracağım.
Sosyal medyanın hepimize dil verdiği doğru. Fakat bu dil yine belli kişilerin, algoritmaların ve belki bu tam olarak alakalı değil ama (bence alakalı) bilinçdışı süreçlerin (ki bu bilinçdışı süreçler bu tür mecralardan pek âlâ şekilde etkileniyor) elinde.
Yani aslında kendi özgün varlığımızla var olamıyoruz. “Kimler beğenmiş?”, “Kim retweet atmış?”, “Kim bana ne demiş, gösteririm ben şimdi haddini, lafı gediğini oturttum herhalde!” gibi söylemlerle, fiziksel olarak söylemesek bile olay böyle kabul edelim, kendi varlığımızı kenara bırakıp personamızı takıyoruz.
Eksikliğimizle, gölgemizle var olamıyoruz. Persona, evet, bizi toplum ile bağlayan araçlardan biri ama aşırı persona bağımlılığı insanı çökertir içten içe, egosunu pestile döndürür.
İş, olay, durum böyle iken sosyal medya mecralarında kendi özgürlüğümüzden bahsetmek ne derece mümkün?
Kendi sesimiz var, herkesin kendi sesi vardır, ama kaybetmemeliyiz, kaybetmişsek geri bulmalıyız. Ama bunu toksik ortamlarda yapabileceğimizi de zannetmiyorum. En azından geleneksel medya ile sosyal medya araçlarıyla pek mümkün görünmüyor.
Burada Substack’in güzellikleri devreye giriyor.
Fakat…
Substack’in güzelliklerinden bahsetmeden önce “Neden yazmalısınız?” sorusuna cevap vereyim.
Neden Yazmalısınız?
Aklınızda dönüp dolaşan fikirleri işlemediğiniz sürece yani soyut âlemden somut âleme geçişi olmadığı sürece değerleri yoktur. Yazı bu fikirleri somutlaştıran biricik eylemlerden biridir.
Fikirlerinizi, düşüncelerinizi paylaşın ki filizlenip yeşersinler ve koca ağaçlara dönüşsünler. Ne demek istiyorum? Hemen anlatayım.
Fikirlerinizi, düşüncelerinizi, bunun yanında duygularınızı birer tohum gibi görün ve Substack’i (yahut Medium, WordPress vs.) toprak olarak düşünün. Tohumları toprağa ekin ki filizlenip yeşersinler.
Fikriniz Çınar tohumu ise koca bir şeye dönüşebilir. Fikriniz Japon Kiraz Ağacı ise güzel bir şeye dönüşebilir. Ama bir şey gerekiyor. O tohumu ekmeniz ve sulamanız -yani eyleme geçmeniz ve bunu sürdürmeniz. Bu eylemlerden biri de yazmaktır.
Peki bu ağaçlar ne tür ağaçlar olabilir?
Bağlantılar kurarsınız: Yazdıkça, paylaştıkça aynı fikre sahip insanlar yahut o türden ilhama ihtiyacı olan insanlarla bir araya gelme ihtimaliniz artar. Substack’te kitap kulüplerine denk gelmişsinizdir -eğer okursanız tabii ki. Ne güzel değil mi?
Yeni fırsatlara kapı açabilir: Eğitiminiz mi var, ya da ileride olur, kim bilir? Yahut kitabınız mı var, eser mi ortaya koydunuz? Promo edebileceğiniz hazır bir kitleniz olacak. Bu geleceğe yatırım kapısını bi’ düşünün.
Varoluşsal Tatmin: Yazmadan edindiğiniz entelektüel birikim, sezgisel birikim varoluşsal tatmin arayışınıza hizmet edebilir. Pragmatik açıdan baktığımızda sadece tüketimin değil üretimin de insanı olduğunuza dair anlayış, farkındalık geliştirdiğinizde… Ve voilà!
Ne demiştim, promo etmek değil mi? Misal gotik öykü kitabım var. Onu şu şekil ekleyebiliyorum:
Substack nedir? Substack nasıl bir platformdur?
Substack’in güzelliklerinden kısaca bahsedelim.
Substack 1:1 Köprüdür
İçerik üreticisi ile okuru doğrudan birbirine bağlayan 1:1 köprü görevi gören bir platformdur Substack. En temel ve büyük faydası budur.
Araya algoritma, reklam cart curt girmeden doğrudan okurumla iletişim halinde olabiliyorsam ve bunu ücretsiz, otonom ve güzel bir arayüz üzerinden yapabiliyorsam… Büyüksün Substack!
TikTok’taki, Reels’taki, Shorts’taki beslemeyen içeriklerden -tabii ki keşfetten keşfete değişiklik gösterir- sonra Substack’in duvarı ilaç gibi gelir.
Sadece Blog Değil, E-posta Bülteni de Yanında, Hem de Otonom, Hem de Ücretsiz
Substack, Medium gibi sınırlayıcı değil veya kişisel bir blog gibi değil sadece. Temelinde Substack aslında bir e-posta bültenidir. E-posta adresleri günümüzde yüksek değerli veri niteliğindedir. Geniş bir e-posta adresi listesi, sizin eğer varsa, kitabınızı veya başka bir hizmetinizi promo etmeniz için büyük bir fırsattır.
Bundan hariç olarak yarın bir gün Substack çöktü diyelim veya başka nedenlerden dolayı platform değiştireceksiniz diyelim. Bu konuda Substack’in büyük bir kolaylığı var. E-posta adres listenizi CSV olarak indirebiliyorsunuz. İndirdiğiniz CSV dosyası ile çok kolay bir şekilde başka bir platforma geçiş yapabilirsiniz, örneğin mailer-lite.
Gelişmiş Editör ve Sezgisel Arayüz
Gelişmiş editörü ile yazılarınızı olabildiğince, çok kısıtlama olmadan yazabilir, düzenleyebilir ve son cilanızı atabilirsiniz. Son durumda Publish butonu ile de okurla buluşursunuz.
Sezgisel ve temiz arayüzü ile de gezinmesi keyifli bir platform Substack.
Sadece Yazı Değil
Aynı zamanda ses ve video da bırakabiliyorsunuz. Ses ve video dosyalarını da YouTube vb. platformlar aracılığıyla olmadan doğrudan, direkt olarak Substack içinden paylaşabiliyorsunuz.
Ayrıca aynı topluluğunuza podcast yayını da yapabiliyorsunuz. Bu büyük bir nimet! Büyüksün Substack!
Substack’te Algoritma Sizsiniz!
Substack’te algoritma sizsiniz! Doğru duydunuz, ya da okudunuz.
Her ne kadar kendi algoritması var olsa da yukarıda nelerden bahsettim… Algoritmanın oyuncağı olmadığımız bir platform Substack.
Siz samimi olduğunuz sürece algoritma değil, okurlarınız sizi duvarda yükseltecek.
Sizin yazılarınızın entelektüel yahut ilham açısından derinliği olduğu sürece algoritma değil, okurlarınız sizi yükseltecek.
Substack’teki kendi deneyimim
hakkında konuşmak gerekirse, şöyle ki… Sıfırdan nasıl başlarım hiçbir fikrim yoktu. Hani hazır bir kitlem yok, algoritma benim gibileri yükseltiyor mu vs. diye düşünüyordum. Fakat ben yazdıkça yazılarım ilgili insanların önüne düşüyor ve insanlar abone oluyordu. Kullandığım zaman kipinden dolayı çok eski zamanlara gidiyor gibi gelebilir ama hayır. 😄1 aydır buradayım sayılır.
Gotik kısa öykülerim ve şiirlerimle, ayrıca blog yazılarımla 45 insanla bağlantı kurdum. Bu benim için çok değerli! Ve ayrıca çok tatminkâr!
Bunu Instagram’da yapamazdım ya da başka bir sosyal medyada. O yüzden ne diyoruz? Büyüksün Substack!
Substack’e Başlamak İçin 10 Adım
Sakin ol.
Düşün.
Sakin ol.
Düşün.
Sakin ol.
Düşün.
Yaz.
Yayımla.
Sakin ol.
Bekle.
Ayrıca şu videoyu da izlemenizi tavsiye ediyorum:
Instagram: caner_kosedag
Bluesky: canerkosedag
Substack'e yeni gelen ve bülten başlatmak isteyenler için şöyle bir rehber oluşturmuştum, yazınız vesilesiyle paylaşayım
https://open.substack.com/pub/farklievren/p/substack-kullanm-rehberi?utm_source=share&utm_medium=android&r=21c82v
güzel bir yazı olmuş. Samimiyetin için teşekkürler 🌿😊